Bir Ezber Bozma Denemesi TRANS HAYAT

Çarşamba, 01 Aralık 2010

Aysun Öner iki yıldır üzerinde çalıştığı ve kişisel sergiye dönüştürme hazırlığında olduğu ''Trans Hayat'' projesi ile bu yılki temasını ''Görünmeyen İstanbul'' olarak belirleyen 20. İstanbul Sanat Fuarı – ARTİST 2010 kapsamında, ''Karşı Sanat Çalışmaları – Alternatif Platform'' altında yeniden sanatseverlerle buluşturuyor. Bu çalışmasıyla, heteroseksüeller gibi travesti ve transseksüellerin de toplumda ve iş yaşamında kolaylıkla var olabildikleri, başka bir deyişle "İstanbul'un görünen yüzü" olabildikleri bir dünya düşü kuruyor. Yalnızca böylesi bir düşü kurmakla kalmıyor, biz izleyenleri de adeta bu düşün içersine çekmeyi hedefliyor.


Çalışmasını "bir ezber bozma denemesi" olarak nitelendiren sanatçı, ekliyor: "Kapitalizm nasıl düşüncelerimizi istediği forma sokmak için görsel sanatları kullanıyorsa, alternatif düşüncelerimizi anlatmak için biz sanatçılar da görsel sanatları hafızalardaki ezber görüntüleri yıkmak için kullanabiliriz."

Aysun Öner kimdir? Sohbete başlarken bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?

İyi bir yüreğe sahip olarak kalabilmek için sanatı lazım gören, fotoğraf ve sinema alanında üretimler yapan, yapmaya çabalayan biriyim.

TransHayat projesi nasıl doğdu?

Yüksek lisans öğrenimimi ODTÜ'nün Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları bölümünde yapıyorum. Aldığım eğitim ister istemez hayata feminist bir perspektiften bakmamı sağladı. Sanat hiçbir 'izm'e sığmayan bir şey elbette... fakat feminizmin bütün ezilmişlikleri kapsayıcılığı var ve bir kadının yaşadığı ezilmişlikle bir siyahın yahut bir transeksüelin yaşadığı ezilmişlikler arasındaki bağlantıları görmeyi sağlıyor. Dolayısıyla feminizmle tanışmak, sanatsal üretimlerimde seçtiğim konular çerçevesinde neye ve nasıl baktığımı ciddi anlamda etkiledi. 2009 yılında, şu anda BirGün Gazetesi'nin Kültür ve Sanat Editörü Ali Şimşek "Klasik" adlı bir sergi projesine katılmamı istedi. Ben bu proje için "klasik", diğer anlamıyla "canon" kavramını; 'doğru'lar, 'norm'lar olarak ele aldım. "Bu normları yaratan hegemonik sistem, iş hayatında biz kadınların pek çok ayrımcılık, taciz vb. sorunlar yaşamasına neden olurken, transeksüel ve travesti bireyleri iş hayatından tamamen dışlıyor" düşüncesinden hareketle "TransHayat" doğdu.

Fotoğraf projenizin adı neden TransHayat? Bu proje ile amaçladığınız nedir?

TransHayat, cinsel yönelimi farklı bireylerin dışlanmadığı, barışçıl bir hayat. Projede görsel sanatları kullanarak, transseksüel ve travesti bireylerin toplumsal belleğimizde "seks işçisi" olarak anımsandıkları imajların yerine onları öğretmen, avukat, garson olarak gördüğümüz kareleri koymak ve böylece hafızalara kazınmış "transeksüel eşittir seks işçisi", "transeksüeller, şiddet saçan insanlar" gibi imajları yıkmak istedim. Çünkü transeksüel ve travesti bireyler şayet dışlanmasalar ve sahip oldukları evrensel yasal haklara erişimlerinin önündeki engellerin kalkması için gerekli uygulamalar yürürlüğe girse, farklı cinsel yönelime sahip olmanın hastalık olmadığının algılanması sağlansa, zaten hiçbir transeksüel kadın seks işçiliği yapmaz. Kaldı ki ben heteroseksüel bir kadın yahut erkeğin de isteyerek seks işçiliği yapmadığını ve ancak bireysel koşulların kişileri bu noktaya sürüklediğini düşünüyorum. Tabii ayrıca neredeyse bütün haber bültenlerinde transeksüellerle birlikte anılan bir de şiddet bahsi var. Tıpkı transeksüeller gibi şizofrenler ve damgalanan diğer gruplar için de bu durum böyle. Bu gruplara mensup bir fert şiddet içerikli bir davranışta bulunduğunda, bu davranış tüm gruba mal ediliyor. Oysa suç oranı, damgalanmayan diğer gruplar, örneğin heteroseksüeller arasında da çok yaygın, hatta yüksek oranda. Ayrıca Türkiye'de neredeyse her gün bir travesti ve transeksüel birey nefret cinayetine maruz kalıyor. Ancak medya bunun gibi aciliyeti yüksek bir konuyu haber yapmayı tercih etmiyor. Açıkçası ben bu tavrı ahlaklıca bulmuyorum. Bu projede, travesti ve transseksüellerin tıpkı heteroseksüeller gibi toplumda ve iş hayatında rahatça var olabildikleri bir dünyanın mümkün olacağını göstermek, insanları muhafazakârlıkları, homofobileri/transfobileri ile yüzleştirmek ve onları sarsmak istedim.

TransHayat'tan önce tanıdığınız transseksüeller var mıydı?

Aynı platformlarda beraber faaliyette bulunduğumuz bireyler vardı. Ancak doğrusu bu arkadaşlarla çok fazla diyalog kurma imkânım olmamıştı. Fotoğraf, benim için bir öğrenme biçimi... toplumda olan biteni yakından duyumsayabilmem ve tanışma olanağımın zor olduğu insanlara dokunabilmem, arkadaş olabilmem için bir araç. Fotoğrafı sevmemin birincil nedeni bu.Projeye başlamadan önce transseksüellere nasıl ulaşmayı düşünmüştünüz ve proje aşamasında bu süreç nasıl gerçekleşti?Projemin sanat yönetmeni olan arkadaşım Bahattin Sağlam ile bu konu üzerine çok konuştuk. Bahattin ile ortak aday kampanyasında yer almıştık. Bu kampanyadan tanıdığımız dostlarımız üzerinden transeksüel arkadaşlara ulaşmamın kendimi baştan anlatmak zorunda kalmamam açısından daha uygun olacağını düşündük. İlk önce ortak aday kampanyasından bir arkadaşıma ulaştım ve o beni transeksüel aktivist bir arkadaş ile tanıştırdı. Tanıştırıldığım o yeni arkadaş ise başkaca yeni arkadaşlarla tanıştırdı… ve bu böylece devam etti. Çekim yaptığım arkadaşlarla aramızda sıcak ve samimi bir diyalog gelişti ve beni yakından tanıyıp, samimiyetimi gördüler. Böylelikle, çekimler esnasında projeme modellik yapan arkadaşlarla aramızda her şey arkadaşça ilerledi. Açıkçası bu tam da benim istediğim gibi bir akış oldu. Elbette çok hararetli tartışmalar da yapıldı, projeye ve benim düşüncelerime dair; yani transeksüel arkadaşlar beni ciddi bir sözlü sınavdan geçirdi, diyebilirim. Bu tartışmalar, sohbetler bana çok şey öğretti. LGBTT dernekleri üzerinden ilerlemek de bir yöntem olarak aklımdaydı. Ancak bu şekilde ilerleseydim, iyi niyetimi ve samimiyetimi anlatmak için çok uğraşacak, belki çok yıpranacaktım yahut hatta kırılacaktım. Neticede ilişki kurulan yapı bir STK da olsa, kurumsal pek çok kural vs. önünüze çıkar. Ben kurum ve kurallardan çok sıkılıyorum. Kurulan ilişki kurallar çerçevesinde ilerleyince yeterli samimiyet oluşamıyor. Projeme ve samimiyetime güveniyordum. Kimsenin beni kırmasına, projemin samimiyetini tartışmasına çok fazla izin vermek istemedim. Kişisel dostluklar üzerinden ilerlemek TransHayat için bence en uygun yoldu.

Sette ya da görüşmelerde transseksüel modellerle sorun yaşadınız mı?

Daha ziyade çekim için iş yerleri ve çekim mekânlarını bulurken mekân sahipleri ile sıkıntı yaşadım. Sağ olsunlar, transeksüel arkadaşlar çekimlerde bana ellerinden geldiğince yardımcı olmaya çalıştılar. Elbette arada sıkıntılar olmadı değil. Örneğin bir arkadaşı dişçi olarak çekecektim… belki on tane dişçi muayenehanesi gezip, projemi anlatıp, transeksüellerle ilgili yerleşik varsayımları her birinden ayrı ayrı dinleyip geri çevrildikten sonra, çekim için zor bela bir dişçi ayarlamıştım. O da "transeksüellerin iş hayatında yer almasını desteklemiyorum, ancak sizin samimiyetinizden dolayı destek olmak istiyorum" dedi. Dişçi olarak çekeceğim transeksüel arkadaş çekim günü 'koca'sı müsaade etmediği için gelemedi. Ayrıca kocası "parasız çalışma" demiş. 'Koca'lar transeksüel arkadaşların paralarını ellerinden alıyorlar. Yine transeksüel arkadaşların sohbetlerinden edindiğim bilgiye göre; onların hayatlarını da yönetiyorlar. Arkadaş projede çalışmayı çok istiyordu, ancak kocası yüzünden katılamadı ve bu duruma üzüldüm.

TransHayat çekimleri için kullandığınız mekânlarda birtakım transfobik sorunlar yaşandığını biliyorum, birkaç örnekle bu transfobiyi anlatır mısınız?

Konuştuğum mekân sahiplerinin hemen hepsi, kültür/eğitim/mesleki seviyeleri arasındaki fark ne olursa olsun, transeksüellerle ilgili ortak bir görüşte birleşmiş gibiydi. Öncelikle kadından erkeğe transeksüel, diğer bir deyişle transerkeklerin varlığından haberdar değillerdi. İkincisi ise; hepsi transeksüellerin (erkekten kadına transeksüellerin yani transkadınların) kolay para kazanmak için seks işçiliği yaptığını düşünüyorlardı. İçlerinde, onların da eğitim yahut kurs görüp diğer iş kollarında yer alabileceklerini düşünenler de vardı. Ancak bilmedikleri şu idi; proje kapsamında görüştüğüm transbireylerin bir kısmı kimi okulların mesleki anlamda çağımızda geçerli bölümlerinden mezun olmalarına karşın, kimliklerinden ötürü mesleklerini icra edemiyor ve hayatta kalmak için başka çareler bulmak zorunda kalıyorlardı. Özetle; transeksüelliğin doğuştan itibaren bireyde var olan bir cinsel yönelim olduğunun, bir transeksüel bireyin kendini karşı cins olarak hissettiğinin ve dolayısıyla bir transkadının erkek gibi yaşamasının eziyet olduğunun bilincinde değillerdi. Mahallemde ekmek aldığım fırınla projemin fırın çekimi için konuştuktan sonra, fırın sahibi çekime izin vermemekle birlikte yolda karşılaştığımızda bana garip ve çekingen bir şekilde selam verir oldu. Eczanesinde çekim yaptığım bir eczacı kadın "Gelin ama kalabalık olmasınlar, hırsızlık falan yapabilirler, aman kısa sürsün çekim…" gibi şeyler söyledi. Proje kapsamında banka çalışanı çekimi yapmak için konuştuğum bir banka müdiresi, transeksüellikle ilgili çok duyarlı, ayrımcılık karşıtı hararetli sohbetimizin ardından uzun süre telefonlarımı açmadı. Daha da özetlersem; transfobiyi ben bizzat tecrübe ettim ve ediyorum, diyebilirim. Benim için bu konu bir kişinin gerçekten demokrat, hatta onu da bir kenara bırakın vicdan sahibi insan olmasının temel göstergelerinden, bir nevi turnusol testi haline geldi.

TransHayat öncesini ve sonrasını değerlendirdiğinizde transseksüellere karşı bakış açınızda değişiklik oldu mu?

Kesinlikle oldu. Transeksüel bireylerin kadınlara ve erkeklere ait özellikleri birlikte taşıdığını düşünürdüm. Ancak şu anda transkadın arkadaşlarım kadın, transerkek arkadaşlarım ise erkek arkadaşlarım. Cinsiyet, bedenden bağımsız sosyolojik ve kültürel bir olgu. Bir insanı, bir grubu anlamak için o insana/gruba dokunmak gerekiyor.

TransHayat ile kimlere ulaşmayı hedefliyorsunuz?

Bence, bir sanatçı bir eseri önce kendisi önemsediği ve yapmak istediği için yapar. Dolayısıyla belli bir kitle belirlemedim çalışmamı tasarlarken. Hem böyle olunca mühendislik olur, sanat olmaz zaten. Ancak her kesime ulaşmayı hedefliyorum, diyebilirim. Çünkü transeksüel bireyler; eğitim seviyeleri, maddi gelirleri ne olursa olsun hiçbir grup tarafından kabul edilmek istenmiyor, yine transeksüel arkadaşların anlattıkları üzerinden biliyorum ki, LGBTT örgütlerinin içersinde dahi transeksüeller, özellikle de transkadınlar hiyerarşik olarak daha aşağı bir seviyede kabul ediliyor, orada dahi eziliyorlar.

Teşekkür ederim.


Seyhan Arman