Röportajlar



HABERTÜRK - Türkiye'nin en büyük internet gazetesi 
                                                                                                                      21 Şubat 2010 Pazar
HELİN AVŞAR / GAZETE HABERTURK / HT PAZAR

Seyhan Arman, kendi içindeki kadını  tam 10 yıl önce dışarıya çıkardığını söylüyor. Ameliyat küçük bir detay onun açısından, çünkü bu durumun dış görünüşten çok ruhla ilgili olduğuna inanıyor. Seyhan, sokakta her gün karşılaştığımız birçok kadından biri, insan onun yanında “Bu ne biçim kadın” diye düşünmüyor hiç. O da hayatını “Ben çok şanslı bir transseksüel kadınım, bugüne kadar hiç fuhuş yapmak zorunda kalmadım. Aşık olduğum işi yapabiliyorum, ailemle de aram çok iyi” diye özetliyor. Benim sorularıma yanıtları da aşağıda...

Türkiye’de, “Transseksüel” deyince, hemen gece hayatı ve fuhuş geliyor aklımıza. Bir işyerinde herhangi bir transseksüele rastlamıyoruz. Neden
böyle?
“HIV AIDS” denildiğinde de ölüm aklımıza geliyor. Ama HIV artık ölümcül değil, kronik bir hastalık! Bir taraftan imaj meselesi sanırım, ama madalyonun öteki yüzünde mecburiyet yatıyor. Çünkü problem transseksüel kadınların trans geçişini tamamlamadan önce başlıyor. Yani aileden dışlanan, toplumdan dışlanan ve eğitim hakkı elinden alınan bir transseksüel birlikte yaşayamadığı ve dışlandığı toplumdan kaçıp göç ettiğinde önüne sunulan seçenek ortada; seks işçiliği. Çünkü toplumsal cinsiyet diye bir şey var bu ülkede. Kadına sen böyle davranacaksın, erkeğe sen de şunu yapacaksın diyen bu baskı mekanizması, transseksüel kadını da yönlendiriyor. Güçlü olan ve direnen transseksüel kadınlar, sosyal hayatta yaşadıkları zorluklarla baş edebilirse seks işçiliği dışında başka işler de yapabiliyor ama o da tabii sınırlı meslek kollarında.

İSTEDİĞİM İŞİ YAPIYORUM

Siz hangi işi yapmak isterdiniz?


Ben şanslı bir transseksüel kadınım, çünkü tam da istediğim işi yapıyorum. Evet bu sezon parasızlıktan tiyatroda sahne alamıyorum ama yine kendi istediğim şekilde sahneden para kazanıyorum, şov yapıyorum. Altını çizerek söylüyorum; ben şanslıyım ama maalesef herkes bu kadar şanslı olamıyor.

Peki günlük hayatınız nasıl geçiyor? Mesela bir transseksüel istediği her yerde, bir kafede, alışveriş merkezinde, huzursuz edilmeden zaman geçirebiliyor mu?
Aslında o kadar bastırılmışız ve bize öğretilen o kadar net ki, önce kendimiz rahatsız oluyoruz. Ben sahne dışında haftada iki gün bir derneğin ofisinde çalışıyorum. Önyargılarla karşılaşmak beni en azından şu anda zorlamıyor, aksine o önyargıları kırmak “Aslında düşündüğümüz gibi değilmiş/lermiş’’ denilmesi bana zafer hissini yaşatıyor. Kendi açımdan baktığımda beş yıl önce herhangi bir kafeye gidip oturamazdım, çünkü belki almazlar belki diye düşünürdüm. Ama şimdi “Ne münasebet elbette alacaklar” alt metni ile istediğim her yere gidiyorum, diyelim ki almadılar ya da ima ettiler, kaçmam savaşırım, gerekirse dava bile açarım. Çünkü aynaya baktığımda herhangi bir yere alınmayacak biriymişim gibi hissetmiyorum, haklarımı biliyorum.

Bir transseksüelin cinsel hayatı çok renkli oluyor mu?
Mesela aynı soruyu ben size sorsam nasıl cevap verirsiniz? “Kişiye göre değişir’’ dersiniz değil mi? O zaman burada da cevap aynı; kişiye göre değişir. Sonuçta insanoğlu, hepsi bir değil!

Cinsiyet değiştirme ameliyatını olmakla olmamak arasında ne fark var?
Cinsiyet değiştirmek derken ne kastettiğinize bağlı. Fiziksel olarak erkekten kadına geçmekten bahsediyorsanız; yıllarca sürdürmeye çalıştığınız erkek rolünün bitmesi, özgürlüğe kavuşmakla eşanlamlı. Huzur hissediyorsunuz, “Kadınlığımı yaşayacağım artık” diye mutlu oluyorsunuz. Ama operasyondan bahsediyorsanız, kepçe olan kulağınızı düzelttirmekten farkı yokbence, sonuçta yanlış bir uzuv var ve onu operasyon ile düzelttiriyorsunuz. Fakat şunu belirtmeliyim ki bu bir ameliyat olma meselesi değil, erkek gibi de görünseniz, saçınız kısa olsa da, göğüsleriniz, vajinanız olmasa da sonuçta transseksüelseniz, transseksüelsiniz demektir. Yani “Transseksüel olmak” diye bir şey yok, bu bir varoluş!

Peki bir transseksüelle sevgili olan erkek, hangisini tercih eder? Cinsiyet değiştirme ameliyatı olmuş birini mi yoksa ameliyatsız bir gay’imi?  
Erkek heteroseksüelse elbette ameliyatlı olan birini, ama değilse tercihi değişebilir.

Bir transseksüelle lezbiyen arasında ilişki olabilir mi?
Kadın olarak doğan biriyle bir transseksüel arasında hiçbir fark yok. Sonuç olarak ruhtan bahsediyoruz fizikten değil. Doğuştan kadın olanlar lezbiyen olduğuna göre, transseksüel kadınlar da eşcinsel olabilir. Benim özelimde soruyorsanız ben heteroseksüelim.

SORUN ÖNYARGILAR

Tavır olarak tümüyle erkek, hatta maço eşcinselleri kendinize yakın mı hissediyorsunuz yoksa uzak mı?
Eşcinsellik ve transseksüellik birbirinden farklı kavramlar. Bir insanın feminen, maskülen ya da heteroseksüel olması beni ilgilendirmiyor, karşımdaki kişiyi cinsiyetine ya da yönelimine göre değil kişiliğine göre değerlendiriyorum. Çünkü ben bir ötekiyim ve diğer öteki ile empati kurabiliyorum. Ayrıca LGBTT (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Travesti, Transseksüel) aktivistiyim, doğal olarak benim için fark yok. Merak ettiğiniz transseksüel olup transfobik olanlar, homoseksüel olup homofobik olanlar ya da tam tersi ise orada da tuhaf bir durum yaşanıyor bence. Mesela Tekyön isimli gay club transseksüel kadınları almıyor çünkü önyargılı. Sen transseksüel kadını almıyorsan, heteroseksüeller de senin için negatif düşünüyor onların da seni almama hakkı var o zaman öyle değil mi? Yani buradaki sorun heteroseksüeller ya da eşcinsel transseksüeller arasında değil, cinsiyet gözetmeksizin önyargılarda. Ben şu anda XLarge İstanbul Club’ta çalışıyorum. Mekâna transseksüel kadınlar girebiliyor. Geçtiğimiz günlerde güvenlik şefimiz giyinişinden şikayetçi olduğu bir transseksüelden bahsetti, ben de “Almasaydın” dedim, çünkü her işletmenin kriterleri olabilir. Sırf transseksüel kadın diye pozitif ayrımcılık yapmaya da gerek yok. Sadece genelleme yapmamak, “normal” davranmak lazım.

Beni tanıyan herkesten destek gördüm

Zekeriya Beyaz, Hülya Avşar’ın programında “12 Eylül eşcinsellikle savaştı” dedi. Homofobik açıklamalar yaptı. Ne düşünüyorsunuz bu konuda? Zekeriya Beyaz bana, bir canlı yayında “Seyhan Bey” dedi. Desin ne olacak? Mustafa Topaloğlu da Bülent Ersoy’a “Bülent Bey” dedi, ne oldu yani erkek mi olduk? Az önce söylemiştim altını çizeyim, transseksüel olmanın kıyafetle saçla başla alakası yok. 12 Eylül sonrası trenlerle Eskişehir’e sürgün edildik. 10 yıl önce Adana’da saçımız kesildi, iki yıl önce Eryaman’da belediyenin 50 TL’ye tuttuğu adamlar sallamalarla üzerimize yürüyüp arkadaşlarımızı öldürdü. Bugün
'kadın kılığında gezen erkekler! diye 69 TL para cezası kesiliyor. Son iki yılda onlarca transseksüel kadın katledildi ve sonuç değişmedi. Yani yıldırma politikasının sadece tarzı değişti. Ama hâlâ transseksüel kadınlar var!

Eşcinsel ve transseksüeller Meclis’e yürüdü... Tam olarak ne istiyorsunuz?
Ne isteyebiliriz ki, insan olduğumuzu ve vatandaşlık haklarımızı hatırlamalarını istiyoruz. Mesela Anayasa’ya cinsel yönelim ibaresini ekleseler, katledilen transseksüel kadınların katilleri ceza indiriminden yararlanamayacak. Bu bile yüzlerce kez Meclis’e yürümemize sebep değil mi?

Herkes karşı çıkmıyordur destek olanlar da vardır herhalde. En güçlü desteği hangi kurumlardan ve kişilerden alıyorsunuz?
Beni tanıyan herkesten destek gördüm. Zaten beni gerçek anlamda tanıyıp da destek olmayan kimse yok. Genellemeler var ama bu benim genellemem değil. Mesela sol grupların destekçi olduğunu sanırız ama çok yakın zamanda Hasta Tutsaklara Özgürlük Platformu’nda LGBTT’den bireylerin söz hakkı olamayacağı söylendi, platformdan ayrılmak durumunda kaldık. Bizi destekleyen birçok grup da platformdan ayrıldı. Hatta Yürüyüş Dergisi platformdan ayrıldıktan sonra, hasta ve sapkın olduğumuzla ilgili bir yazı yayınladı.

Peki, “Hiç ummazdım ama, çok destek oldular” dediğiniz, desteğiyle sizi şaşırtan kişiler ya da kurumlar var mı?
Evet, Beşiktaş Çarşı grubu var mesela. “Çarşı homofobiye karşı” diye pankart açtılar. İnanılmaz duygulanmıştım o gün, futbol önyargım bir nebze kırıldı. Başörtülü hanımlar çok destek oluyor. Yaşayan kütüphane çalışmasında beni çoğunlukla başörtülü kadınlar okuyor.

Transseksüelim sapsarı saçım, mini eteğim olmalı
Sürekli bakımlı, çok makyajlı ve parlak kıyafetlerle görüyoruz transseksüelleri. Çok alışveriş yapıyor musunuz?
Toplumsal cinsiyet baskısı yüzünden transseksüel kadınlar “Ben transseksüelim, sapsarı saçım, mini eteğim olmalı” diye düşünüyor. Bu kadınlar kendilerine karşı oluşan önyargıyı yenebilme duygusunu edinse, bu sorun ortadan kalkabilir. Kadınlığımla ilgili bir sorunum yok, istediğim gibi giyiniyorum.

Sevdiğiniz kıyafet ve aksesuvarları kolay bulabiliyor musunuz?
Sonuçta işim sahne ve neyi nerden alabileceğimi biliyorum. Çöp poşetinden kostüm yapan bir kadına yanlış soru oldu sanırım. Ama ayağın büyük nasıl ayakkabı buluyorsun diye soruyorsan; ayağı 42 numara olan mankenlerin yaptığını yapıp ya özel koleksiyonlardan alıyorum ya da yaptırıyorum.

Batı ülkesinde yaşasaydınız daha mutlu olur muydunuz?
Ülkemi, etrafımdaki farklı renkleri seviyorum. Bu renklerden hazzetmeyenler varsa, onların sorunu. Haklarımı biliyorum, kazanana kadar çabalamaya devam edeceğim...

Aile kurmak, evinizin kadını olmak istiyor musunuz?
Zaten ailem var. Bir yandan çalışıp bir yandan da hayatımı sevdiğim biri ile aynı şartlarda paylaşsam olmaz mı? Varsın beyaz gelinlik ve bekaret simgesi kırmızı kurdelem olmasın. Sahnede birkaç kez beyaz gelinlik giydim, benim için yeterli

NEFRET DİYE BİR OLGU VAR
Transseksüeller ve eşcinseller daha mı fazla şiddet görüyor, hatta cinayete kurban gidiyor?
Sonuçta nefret diye bir olgu var. Toplumumuz hâlâ eşcinselliğin ya da transseksüelliğin varoluş biçimi olduğunu anlayamadı. Hep dine dayandırıyorlar ama biz de en az onlar kadar dindarız. Diyelim ki bilim yanılıyor ve biz hastayız, e o zaman bu bizim suçumuz değil, neden bu nefret? Aslında onlar gibi insan olduğumuzu düşünseler, sanırım sorun çözülür.

Başınızdan böyle bir olay geçti mi, tehdit edildiniz mi ya da şiddete uğradınız mı hiç?
Hayır yaşamadım. Dediğim gibi ben şanslı bir transseksüel kadınım. Herkes şanslı doğmuyor maalesef.
FANTEZİME SEN DE KATIL DİYEN OLMADI
Transseksüellerin evli çiftlerden, sevgililerden de farklı fantezi teklifleri aldığını duydum. Doğru mu bu?
Ben de duydum. Olabilir.

Karşılaştığınız en şaşırtıcı fantezi teklifi neydi mesela?
Neden bana bir fantezi teklifi gelsin ki? Ben tiyatro oyuncusuyum, bugüne kadar sahneye atlayıp “Karımla şunu yapacağız sen de katılsana” diyen olmadı.

Transseksüeller için Türkiye’de en seksi erkek kim? Ünlüler arasından en çok kimler beğeniliyor, kimler rüyalarınızı süslüyor?
Herkes kimi beğeniyorsa transseksüeller de onları beğeniyor. Zekeriya Beyaz, Volkan Konak, Mustafa Topaloğlu, Fikret Kuşkan, Oktay Kaynarca...


---------------------------------------------------------------------------------------------------------


                                                                                               14 Şubat 2010

Bir transeksüelin en sinir olduğu söz!

'Beni en çok başörtülüler okuyor' diyen transeksüel Seyhan Arman'ın en sinir olduğu söz ne?...

Siz hiç bir lezbiyenle, bir transeksüelle veya bir şizofrenle sohbet ettinimiz mi hiç? Ya da bir Ermeniyle veya Yahudiyle? Toplum Gönüllüleri Vakfı'nın öncülüğünde kurulan Yaşayan Kütüphane'de bütün 'ötekiler' bir kitap; konuşarak okuyorsunuz...
Radikal Gazetesi'nden Pınar Öğünç,Yaşayan Kütüphane'de ilgi odağı olan transeksül Seyhan Arman'a mikrofonu uzattı.
İşte Arman'ın anlattıkları:
"29 yaşındayım, 30 yıldır, ana rahmine düştüğümden beri transseksüelim. ama trans geçmişimi 2001'de tamamladım."
Seyhan Arman, önceki iki kitap olma tecrübesinde bunun altını çizdiğini söylüyor; sıkılmadan cinsel kimliğine dair genelgeçer 'tercih', 'sapkınlık' klişelerini karşsındakine izah ediyor.
14 yaşından beri tiyatroyla ilgili; bu uğurda doğduğu Adana'dan İstanbul'a taşınmış. Cem Başeskioğlu'yla çalışmış. Bu ara sinema ve dizi dünyasında. En sinirlendiği de transseksüel rollerinin erkeklere verilmesi. Kadın rolü için zaten ümit yok.
Arman, varlığıyla, otobüse, metroya binerek aktivizm yaptığını söylüyor. LGBT (Lezbiyen, gay,biseksüel, transseksüel) bireyleri ve HIV+'leri ilgilendiren mücadelelerde zaten aktif. Baba tarafından Kürt ve Alevi, ama bunlar ona göre cinsel kimliğinin gerisinde. Transseksüel bir kitap olarak zaten çok hikayesi var. Öyle tatlı tatlı anlatıyor ki...
Konuşkan olduğum için ben lafa giriyorum. Önyargıyla geliyorlar zaten, belki de beni aşağılamaya gelmiş olabilirler. Önce neden bir transseksüel kitap okumak istediğini soruyorum, sonra sıfırdan transseksüellik nedin onu anlatıyorum. Başta tutuk bile olsalar sonra açılıyorlar. Kuaförümü de soran çıkıyor, estetik yaptırıp yaptırmadığımı da. Ailemle ilgili soru geliyor. Cevap vermek istemediğim soru yok. Cinsel hayatla ilgili soru geliyor, kimlerle çıktığımı merak ediyorlar.
Beni başı örtülü hanımlar çok okuyor. Erkeklerden de daha çok gençler... Orta yaşlılar benimle konuşmalarının yanlış algılanabileceğini düşünüyor olabilir. Sevgilisiyle gelen de var.
Önyargılarımın olmadığını düşünürdüm ama onlar beni okurken ben de öğreniyorum. Anne tarafımda bütün akrabalarımın başı kapalıyken ben de 'türban' diyordum. Birkaç başı örtülü okurdan türban değil, başörtüsü denmesi gerektiğini öğrendim.
Transseksüel bir kadın için 'dönme' ne demekse türban da onlar için oymuş çünkü.
Ben seks işçiliği yapmıyorum. Ya da trafik polisi bana hiç ceza kesmedi. Ama bir günde üç ceza kesilen transseksüel arkadaşımı yok sayamam. Ondan da bahsediyorum. Halkımızda sahnedekini alkışlayıp yolda gördüğünün yüzüne tükürme vardır. 'Ya Seyhan ne kadar farklı...' demelerini sevmiyorum. Seyhan ya da Bülent Ersoy ya da Tarlabaşı'nda seks işçisi, aramızda fark yok. Ama emin olsunlar, tanısalar Ayşe'nin de başka bir farklılığı var.
Transeksüel deyince insanların aklına gelen eli faltçatalı insanlar; travesti dehşeti... Benim bunların içinde olmadığımı düşünüyorlar. Hayır, ben de iki kere televizyona çıktım. Birtakım adamlar iki kadına saldırdıklarında transseksüel ar kadaşlarımız tartışırken, tesadüfen ben de oradan geçiyordum, kavgaya karıştım; televizyonda da çok net göründüm. Olabiliyor işte.
Bugüne kadar sadece bir kişinin laf olsun diye geldiğini hissettim, onun dışında canımı sıkan olmadı. Zaten ya saygıdan, ya travesti dehşeti olur diye mi bilmiyorum, korkudan insanlar çok düzgün davranıyor.
'Çok güzelsin' denmesi beni sinir ediyor. Özellikle kadınlar 'Benden bile güzelsin' diyor mesela. Bakıyorum, abla sen zaten güzel değilsin ki! Beni erkek gibi gördüğünü, aşağıladığını düşünüyorum o lafla. Kadına benzemişsin demek istiyor. Ya da saçımı peruk sanmaları, yüzümde estetik olduğunu düşünmeleri beni rahatsız ediyor. Aynada kendimi güzel buluyorum tabi ki, ama o lafı fiziksel olarak yüzüne bakılmayacak biri olsaydım dahi söyleyecekti. Samimi gelmiyor yani..."
İnternethaber

---------------------------------------------------------------------------------------------------------

Biamag

18 Aralık 2010, Cumartesi
"Öteki Melekler"in 'Teslimiyet'i Vizyonda

Travestilerin hayat hikayesini anlatan ve travestilerin rol aldığı 'Teslimiyet' filmi vizyona girdi. Filmde "Hayat" adlı karakteri canlandıran trans oyuncu Arman, "Bu filmle insanlarla önce bir tanışıyoruz. Küfrederken artık 'pis dönme' yerine 'pis travesti' diyorsa insanlar, bu film de bizi tanımalarına fırsat" diyor.
İstanbul - BİA Haber Merkezi

"Filmin adı 'Teslimiyet'. Çünkü filmdeki karakterler de hep bir şeylere teslim oluyor. Biri kendi gibi yaşayabilmek için kendine benzeyen bir karaktere, bir diğeri de bir erkeğe teslim oluyor. Gerçek hayatta da translar birçok şeyden ödün verir, teslim olur... "
Emre Yalgın ve Zeynep Özcan'ın senaryosunu yazdığı, Yalgın'ın yönetmenliğini üstlendiği, travestileri konu alan ve dün vizyona giren 'Teslimiyet' filmine neden bu adı seçtiklerini filmin "Hayat" karakteri Seyhan Arman, bu sözlerle anlatıyor.

Film Selanik'ten ödül aldı ama Kültür Bakanlığı oralı olmadı

Dün (17 Aralık) vizyona giren film, Tarlabaşı'nda yaşayan dört travestinin hayalleri ve yaşamları üzerine. Evin en küçük kızı Sanem, üç travestiyle birlikte seks işçisi olarak çalışarak geçimini kazanır. Sanem ve mahalleye yeni taşınan Gökhan arasında sözsüz bir ilişki başlar. Film, Sanem'in "kurtarıcı" olarak gördüğü Gökhan'ın evine sığınmasıyla sürer. 
Yalgın ve Özcan'ın yazdığı filmin senaryosunun, Selanik Film Festivali'nin Balkan Fonu bölümünde ilk dörde girerek 10 bin Euro ödül kazandığını, filmin de bu ödül sayesinde çekilebildiğini anlatan Arman, Kültür Bakanlığının filme olan ilgisizliğinden yakınıyor.
"Bizi tamamen ötekileştiren, transları çirkin gösteren bir film olsaydı belki Kültür Bakanlığı yardım ederdi. Filmi çok küçük bir bütçeyle çekmek durumunda kaldık."

Türkiye'nin ilk trans filmi

Teslimiyet, dört ana karakterinin trans olması ve bu karakterleri trans oyuncuların canlandırması bakımından Türkiye'de bir ilk.  
Filmde mesaj verme kaygısıyla hareket etmediklerini belirten Arman, "Buna daha çok var. Bu filmle insanlarla önce bir tanışıyoruz. Filmi, bizi tanıyan aktivistlerin yanında bizim gerçekte kim olduğumuzu öğrenmek isteyen insanların ve transfobiklerin de izlemesini istiyorum. Film kötü tepkiler de alabilir. Ama en azından nasıl bize küfrederken artık 'pis dönme' yerine 'pis travesti' diyorsa insanlar, bu film de bizi daha da yakından tanımalarına fırsat olacak" diyor.

"Yumurta atmasak da şiddete uğruyoruz"

"Güneşi Gördüm" ve "Beyza'nın Kadınları" filmlerinde oynayan Arman'a kendi teslim oluş hikayesini sorduğumda, Adana'da çocukluk yıllarında başladığı, İstanbul'da devam ettirdiği tiyatro oyunculuğunu anlatıyor.   
"Çocukluğumda uyurken kimliğimin adını koyamasam da saçlarım uzasın, vajinam olsun, görenler de 'Allah tarafından oldu' desinler" diye dua ederek uyuyordum. Çocukken bile dini ve toplumsal baskının ne demek olduğunu biliyordum.
"Ama tiyatro hayatımı kurtardı. Trans kimliğim nedeniyle 'öteki' olduğumu insanlar sahneye çıktığımda unuttu. İnsanların beni bu kimliğimle ilk etapta kabullenmelerini tiyatro sağladı. Tiyatro, insanların gözünde bu kimliğime meşruluk kazandırdı.
"Yanlış bilinen bir şey de transfobiklerin bizi ötekileştirmediği. Oysa LGBTT bireyleri de ne yazık ki bunu yapıyor. Bu daha da kötü aslında. Bunun dışında polislerin de özel eğitim alması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü biz yumurta atmasak da öğrencilerle aynı polis şiddetine uğruyoruz. Artık bu son bulmalı."

Filmin künyesi

Yönetmen: Emre Yalgın
Senaryo: Emre Yalgın, Zeynep Özcan
Filmin Kurgusu: Emrah Dönmez
Oyuncular: Görkem Arslan, Didem Soylu, Seyhan Arman
Filmin Türü: Drama 
Filmin Süresi: 96 dakika
Filmin fragmanı için tıklayınız.(BT

----------------------------------------------------------------------------------------------------








ntvmsnbc
01 Aralık. 2009 Salı

Seks çalışanlarının HIV/AIDS algısını anlatan Seyhan Arman, 'Prezervatif kullanmayayım, ücretin iki katını vereyim' diyen erkekler var ama transseksüeller biyolojik kadınlardan daha bilinçli' diyor.

Seks çalışanları ile ilgili çeşitli çalışmalarda yer alan, davranış araştırmalarına katılan Tiyatro oyuncusu, LGBTT ve HIV aktivisti Seyhan Arman’ın seks işçisi kadınların hayatlarına dair gözlemleri hayli çarpıcı.
"Ben seks çalışanı değilim ama onların neler yaşadığını çok iyi biliyorum" diyen transseksüel Seyhan Arman'la seks çalışanlarının sorunlarını, HIV/AIDS'e bakışlarını, virüsten ve hastalıktan korunmak, yayılmasını önlemek için neler yaptıklarını, daha doğrusu neler yapabildiklerini konuştuk.
Duyduklarımız şaşırtıcı, çünkü Arman, seks çalışanı kadınlar arasında prezervatifi bilmeyenlerin olduğunu söylüyor.

'İki Ayda Bir Yapıyorum, Bana Bir şey Olmaz'


“Davranış çalışması yaptığımızda seks çalışanı biyolojik kadınların HIV başta olmak üzere bulaşıcı hastalıklar konusunda daha az bilgiye sahip olduklarını gördüm. Korunma yöntemleri şöyle dursun, bazıları kondomu bile bilmiyor. Bu konuda transseksüeller ve travestiler biyolojik kadınlardan kesinlikle daha bilinçli. Yaşadıkları sorunlar açısından aralarında fazla fark yok çünkü partnerleri erkekler. Türkiye’de erkeklerin genel olarak, ‘atın ölümü arpadan olsun, biz Türk’üz bize birşey olmaz’ gibi yaklaşımlarının veya ‘Evliyim, bu benim için sadece fantezi, iki ayda bir yapıyorum ne olacak’ gibi bahanelerinin olduğunu biliyoruz. Prezervatifi herkesin duymuş olduğunu düşünürüz ama seks işçisi olmasına rağmen adını bile bilmeyen kadınlar var."

'Ücretin iki katını vereyim...'


Arman, seks çalışanlarının zaman zaman bilinçsizliğin ürünü olan riskli tekliflere boyun eğmek zorunda kaldıklarını söylüyor. Bazen çaresizlikten, bazen bilgisizlikten kabul edilen bu tür teklifler HIV/AIDS'in hızla artmasında önemli rol oynuyor.

“Mesela erkek cinsel ilişki öncesinde ‘Sana ücretin iki katını vereyim ama prezarvatif kullanmayalım’ diyor. Kadın da maalesef kabul edebiliyor. Daha önce transseksüeller için de böyleydi ama çalışmalarda sahada akran kullanıldığı için ki bunlardan biri de benim, olayın ciddiyetini daha net anlatabiliyoruz. Daha önceki projelerde mesela seks işçilerinin çıktığı caddeye bir doktor veya görevli gidiyor ve onları HIV/AIDS hakkında bilgilendiriyordu. Ama biz bunun yanlış olduğunu söyledik. Çünkü seks çalışanının o anda başka kaygıları var, para kazanma kaygısı, ‘polis gelecek mi ne yapacağız’ kaygısı var ve siz böyle bir ortamda bir şeyler anlatırken, O sizi dinleyemeyecektir."
Toplumda HIV/AIDS’e gereken önemin verilmediğini belirten Arman, farkındalık çalışmaları ve sosyal sorumluluk projelerinin çok da amacına ulaşmadığı, seslerin yeterince duyulmadığı görüşünde. 

Hep Heteroseksüel İlişkilerden Bahsediliyor


“Kadına şiddet veya okuyamayan kız çocuklarıyla ilgili sosyal sorumluluk projeleri yapıldığı zaman bütün televizyon kanalları yayınlar ama HIV/AIDS ile ilgili bir kampanya veya çalışma belki 1 Aralık Dünya AIDS gününde yayınlanır. Devlet politikası olarak da HIV/AIDS’e gereken önemin verilmediğini görüyoruz. Örneğin, eşcinsellerle, transseksüellerle çalışılıyor ama toplumu bilinçlendirmek için yapılan broşürlerde eşcinseller, transseksüeller yok, hep heteroseksüel ilişkilerden bahsediliyor. Zaten HIV/AIDS eşcinsel hastalığı olarak görülüyor. Bu konuda da çıkmazdayız, bir yandan görmüyoruz, bir yandan görmeye çalışıyoruz, anlatamıyoruz, anlatsak bile sesimizi duyuramıyoruz.”

İsteyerek Yapıldığı Düşünülüyor


Arman’a göre, seks çalışanlarının yaşadığı en önemli sorun aşağılanmak ve bu işi isteyerek yaptıklarının düşünülmesi.
“Özellikle transseksüellik eşittir seks işçiliği gibi algılanıyor. Biyolojik kadınlarda bu böyle değil çünkü kadın bu mahallede seks işçisidir, diğer mahalleye gittiğinde ne olduğu belli değildir. Yaşam alanlarımızın içerisinde dahi seks işçisi gibi davranılıyor. Birey seks işçisi olabilir, bunu yaptığı bir alan vardır ama onun dışında bakkala, markete gittiğinde aynı şekilde davranılması çok yanlış, bu işin isteyerek yapıldığını düşünüyorlar. Önemli sorunlardan biri de polisin tavrı.

Plakalı Araçmışız Gibi Ceza Kesiliyor


Çünkü polis, karşısındaki seks işçisi olduğu için farklı davranma hakkına sahip olduğunu düşünüyor. Transseksüeller için durum daha da vahim. Son dönemlerde transseksüellere sadece yolda yürüdüğü, markette alışveriş yaptığı hatta yaşadığı için bile trafik cezası kesiliyor, sanki plakalı araçmış gibi.

Seks Çalışanı Olup Olmamak Fark Etmiyor


Son dönemlerden’ kastınız ne, Hüseyin Çapkın’ın İstanbul Emniyet Müdürü olmasından sonra ne gibi değişiklikler yaşandı, baskılar arttı mı azaldı mı? diye soruyoruz. Cevaplarında önyargı ve ötekileşmenin yıpratıcı etkisini hissettiren Arman, "Seks çalışanı olsanız da olmasanız da değişen pek bir şey yok" diyor.

Sarışın, Esmer Değil, Öncelikle İnsan

“Tepki artmadı, zaman zaman birilerinin gelip gövde gösterisi yapması hep var. Mesela 1980 sonrasında transseksüeller saçları kesilip trenlerle Eskişehir’e sürgün edildi, ‘hayasızca hareketlerde bulunmak’ diye cezalar kesildi, Hortum Süleyman zamanında hortumun rengi seçilip, o renkte hortumla dövüldüler, hatta öldürüldüler. Yani yeni müdürlerle sadece makyaj değişiyor yoksa değişen bir şey yok. Seks işçisi olup olmamamız durumu ne kadar değiştiriyor onu açıkçası çok iyi bilmiyorum, ben seks işçisi değilim ama ben de onların yaşadığı sorunlarla karşılaşıyorum. Mesela buradan sizinle beraber çıkalım, bana seks çalışanıymışım gibi baktıklarını siz de göreceksiniz. Seks işçisi kadın, sarışın, esmer değil, öncelikle insandır, ne yazık ki bu unutuluyor. Ben Seyhan olarak güçlü bir karakterim, bunu aşabiliyorum ama herkes bu kadar güçlü olmak zorunda değil, olamıyor da."

Seks İşçisi de Ayrımcı Ve Önyargılı


Peki seks çalışanları aralarındaki HIV pozitifleri nasıl algılıyor, onlara nasıl yaklaşıyorlar? Arman’ın anlattıklarından, ayrımcılığın ve ötekileştirmenin seks çalışanları için de geçerli olduğunu, önyargılardan muzdarip olan seks işçilerinin de 'önyargılarından' kurtulamadığı anlaşılıyor.
“Seks işçisinin de HIV pozitif seks işçisine yaptığı şey ayrımcılık. Evet, HIV pozitif diye aynı işyerinde çalıştığımız birini nasıl dışlıyorsak veya ailemizde nasıl istemiyor ve ötekileştirebiliyorsak seks çalışanları için de böyle. HIV pozitif olduğunu bildikleri arkadaşlarına onlar da önyargılı davranabiliyorlar. Önyargılarımız herşeyde olduğu gibi burada da çalışıyor."

Türkiye'de Kadın Olmak...


Son olarak "Türkiye’de kadın olmak" denince aklına ne geldiğini, neler hissettiğini soruyoruz, Arman'ın yorumu:
“Özetle şöyle; bu ülkede kadın olmak zor, transseksüel kadın olmak iki kere zor, transseksüel kadın seks işçisi olmak üç kere zor, transseksüel kadın seks işçisi ve HIV pozitif olmak sayısını bilemediğim kadar zor.”


-----------------------------------------------------------





Bu kütüphanede kitaplar kanlı canlı

PINAR ÖĞÜNÇ

13/02/2010

Hiç bir lezbiyenle, şizofrenle, Yahudi'yle konuşmadınız mı? Mesele de buna rağmen var olan önyargılar zaten. Yaşayan Kütüphane'de her insan bir kitap. Daha önce 'okunanlar' en çok nelerin merak edildiğini anlatsın, havsalanız zorlansın...



Bir kütüphane düşünün, aynı mantıkta gidip kitabınızı seçiyorsunuz. Formu doldurup arzunuzu yetkili şahsa iletiyorsunuz; kitabınızı alınca münasip bir masaya oturuyorsunuz. Her şey aynı, lakin burada kitaplar canlı... Okumak demek, bu projede ‘kitabı’ konuşturmak, merak ettiklerinizi sormanız demek. Amaç birbirini tanımayan iki insanın muhabbeti değil tabii, bu okurla kitap buluşmasında başka bir gaye var. Kitapların hepsi türlü şekillerde toplumsal ayrımcılığa maruz kalan, ‘öteki’ gözüyle bakılan ve sadece bu kimlikleri yüzünden itilen, hayatları zorlaştırılan insanlar; etnik, dinsel, cinsel, kültürel, politik azınlıklar... Toplum Gönüllüleri Vakfı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Gençlik Çalışmaları Birimi imzalı, 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı destekli Yaşayan Kütüphane (www.yasayankutuphane.net), ilk kez 2007 Barışarock’ta denendi. Sonra bir Barışarock daha, Gepgenç Festivali, Sivil Sesler, Tüyap Kitap Fuarı derken şimdi de 13-14 ve 16 Şubat’ta 15.00-19.00 saatlerinde !f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali kapsamında, festival merkezi The Hall’da okuyucularını bekleyecekler. 
Şimdiye kadar Yaşayan Kütüphane’den 150’ye yakın kitap, 2 bin 500’e yakın okuyucu geçti. Orijinal fikir Danimarka’da, etnik çatışmaların yaşandığı ve nihayetinde bir kişinin öldüğü bir mahalle üzerine yapılan çalışmadan doğmuş. Siftah, 2000 Roskilde Festivali. Sonra Avrupa Komisyonu’nun dikkatini çeken proje, ayrımcılığın yaşandığı, nefret suçlarının işlendiği hemen her ülkeye yayılmış. Toplum Gönüllüleri Vakfı, tecrübe kazandığı projenin başka STK’larca da denenmek istenmesi halinde desteğe açık. 
Yaşayan Kütüphane Koordinatörü Umut Karapeçe, bu işe girişirken başta bir anket yaparak bir önyargı kataloğu oluşturduklarından bahsediyor. 18-20 konu başlığı böyle çıkmış. Şu an 60’ın üzerinde kitap-insan var listelerinde. Onları seçerken de “Kendi konu başlığına dair düşünen, o konuda faaliyetleri olan, ‘biz’ diye konuşabilecek” kitapları tercih ettiklerini söylüyor.
Bir şikâyet varsa, kimi zaman kara cehaleti ortaya seren sorulardan olabilir. Ya da en demokrat, özgürlükçü, çağdaş görünenlerin içinde uyuyan ayrımcıyı dehşetle fark etmenin hayal kırıklığı anılabilir.
Popüler kitaplar da yerine göre değişiyor. Örneğin Kitap Fuarı’nda en çok lezbiyen kitap ‘okunmuş’; Barışarock’ta eski uyuşturucu bağımlısı... Başka bir faaliyet için zaten toplanmış, çeşitli ama fikren bir nebze açık insanlarla çalışmayı tercih ettiklerini söylüyor: “Radikal yerlerde, örneğin çok milliyetçi bir ortamda yapmak fantezi olur” derken, transseksüel Seyhan Arman kesiyor lafını: “Ben milliyetçi bir ortamda kitap olmayı çok isterim. Evet, zorlanabiliriz ama yapılamaz değil. Belki bu da senin önyargındır...”


‘Çok güzelsin’ ne demek?
Seyhan Arman

“29 yaşındayım, 30 yıldır, ana rahmine düştüğümden beri transsek-süelim. Ama trans geçişimi 2001’de tamamladım.” Seyhan Arman, önceki iki kitap olma tecrübesinde bunun altını çizdiğini söylüyor; sıkılmadan cinsel kimliğine dair genelgeçer ‘tercih’,  ‘sapkınlık’ klişelerini karşısındakine izah ediyor.
14 yaşından beri tiyatroyla ilgili; bu uğurda doğduğu Adana’dan İstanbul’a taşınmış. Cem Başeskioğlu’yla çalışmış. Şu ara sinema ve dizi dünyasında. En sinirlendiği de transseksüel rollerinin erkeklere verilmesi. Kadın rolü için zaten ümidi yok.
Arman, varlığıyla, otobüse, metroya binerek aktivizm yaptığını söylüyor. LGBT (Lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel) bireyleri ve HIV+’leri ilgilendiren mücadelelerde zaten aktif. Baba tarafından Kürt ve Alevi, ama bunlar ona göre cinsel kimliğinin gerisinde. Transseksüel bir kitap olarak zaten çok hikâyesi var. Öyle de tatlı anlatıyor ki...
“Konuşkan olduğum için ben lafa giriyorum. Önyargıyla geliyorlar zaten, belki de beni aşağılamaya gelmiş, olabilir. Önce neden bir transseksüel kitap okumak istediğini soruyorum, sonra sıfırdan transseksüellik nedir onu anlatıyorum. Başta tutuk bile olsalar sonra açılıyorlar. Kuaförümü de soran çıkıyor, estetik yaptırıp yaptırmadığımı da. Ailemle ilgili soru geliyor. Cevap vermek istemediğim soru yok. Cinsel hayatla ilgili soru geliyor, kimlerle çıktığımı merak ediyorlar.
Beni başı örtülü hanımlar çok okuyor. Erkeklerden de daha çok gençler... Orta yaşlılar benimle konuşmalarının yanlış algılanabileceğini düşünüyor olabilir. Sevgilisiyle gelen de var.
Önyargılarımın olmadığını düşünürdüm ama onlar beni okurken ben de öğreniyorum. Anne tarafımda bütün akrabalarımın başı kapalıyken ben de ‘türban’ diyordum. Birkaç başı örtülü okurdan türban değil, başörtüsü denmesi gerektiğini öğrendim. Transseksüel bir kadın için ‘dönme’ ne demekse türban da onlar için oymuş çünkü.
Ben seks işçiliği yapmıyorum. Ya da trafik polisi bana hiç ceza kesmedi. Ama bir günde üç ceza kesilen transseksüel arkadaşımı yok sayamam. Ondan da bahsediyorum. Halkımızda sahnedekini alkışlayıp yolda gördüğünün yüzüne tükürme vardır. ‘Ya Seyhan ne kadar farklı...’ demelerini sevmiyorum. Seyhan ya da Bülent Ersoy ya da Tarlabaşı’nda seks işçisi, aramızda fark yok. Ama emin olsunlar, tanısalar Ayşe’nin de başka bir farklılığı var.
Transseksüel deyince insanların aklına gelen eli falçatalı insanlar; travesti dehşeti... Benim bunların içinde olmadığımı düşünüyorlar. Hayır, ben de iki kere televizyona çıktım. Birtakım adamlar iki kadına saldırdıklarında transseksüel arkadaşları-mız tartışırken, tesadüfen ben de oradan geçiyordum, kavgaya karıştım; televizyonda da çok net göründüm. Olabiliyor işte.
Bugüne kadar sadece bir kişinin laf olsun diye geldiğini hissettim, onun dışında canımı sıkan olmadı. Zaten ya saygıdan, ya travesti dehşeti olur diye mi bilmiyorum, korkudan, insanlar çok düzgün davranıyor.
‘Çok güzelsin’ denmesi beni sinir ediyor. Özellikle kadınlar ‘Benden bile güzelsin’ diyor mesela. Bakıyorum, abla sen zaten güzel değilsin ki! Beni erkek gibi gördüğünü, aşağıladığını düşünüyorum o lafla. Kadına benzemişsin demek istiyor. Ya da saçımı peruk sanmaları, yüzümde estetik olduğunu düşünmeleri beni rahatsız ediyor. Aynada kendimi güzel buluyorum tabii ki, ama o lafı fiziksel olarak yüzüne bakılmayacak biri olsaydım dahi söyleyecekti. Samimi gelmiyor yani...”