Cumartesi, 10 Mayıs 2014
Molina’nın yerinde olsam son kez Valentin ile buluştuğumda
incecik ayak bileklerimi göstere göstere pointe kalkar ve avazım çıktığı kadar bağırırdım:
‘’Ben eşcinsel değilim!’’
Tiyatro dünyamızda son 2-3 yıldır LGBT bireyler açısından
bir hareket, bir bereket söz konusu. Buna sebep olan örümcek kadının naifliği
mi; Umut’un isyanı mı; Orkide’nin yırtıcılığı mı; bilemiyorum. Dilimi ısırıp,
tahtalara vurasım, yedi kapı gezip, çaput bağlayasım var. Şaka bir yana İstanbul’da
tiyatro sahnelerinde birbirinden başarılı LGBT karakterlerin boy göstermesi,
hemen, hemen hepsinin ödül alması, klişe ve soytarı tadında olmaması trans bir kadın olarak çok hoşuma gidiyor. Tiyatro
camiasının varsa(!) homofobi veya transfobisini ne derece etkiler bilemem ama
seyircimizin algısını değiştireceğinden umutluyum . Darısı, en zor röportaj
sorusu diye oyunculara yönelttikleri ‘’Eşçinseli oynar mısın?’’ sorusunu soran magazincilerin/gazeticilerin
algılarının başına.
Neyse asıl konu bu değil, asıl konu Molina; Luis Molina ve
cinsiyet kimliği. Bilmeyenler için söylüyorum, Molina, Arjantinli yazar Manuel Puig' in “Örümcek Kadının Öpücüğü” isimli
eserinin esas kızı. Henüz fiziksel olarak bir değişime uğramamış olsa da Molina
benim için transseksüel bir kadın. Yazar
1970’li yıllarda Molina’yı yazarken karakteri
eşcinsel mi yoksa transseksüel olarak mı düşündü bilmiyorum. Siz de Molina ile
tanıştığınızda onun eşcinsel bir erkek değil, transseksüel kadın olduğunu anlayacaksınız. Aradaki farkı bir zahmet Google’dan
öğreniverin...
Molina, roman ve filmden sonra şimdi de Göktay Tosun’un canlandırması ile TiyatroHal’
de boy gösteriyor. SahneHal sevdiğim
alternatif sahnelerden birisi ve yaptıkları işleri genel olarak beğeniyorum. İtiraf
edeyim bir numaramda artık “Örümcek Kadının Öpücüğü” var. Yönettiği “Sidikli Kasabası
Müzikali” ile adından söz ettiren yönetmen Oğuz Utku Güneş’in rejisiyle dünyada
ilk kez” Play Within a Play” tekniğine uyarlanan oyunda, Göktay Tosun, Çağdaş Tekin, Melina Özprodomos,
Ayşegül Bahtiyaroğlu ve oyunun yönetmeni Oğuz Utku Güneş rol alıyor.
Geneli itibari ile oyunu çok beğendim. Sahne değişimlerinde sessizlikte
ve zifiri karanlıkta kalmak pek hoşuma gitmese de tüm oyuncularını, ışığını,
dekorunu, rejisini sevdiğimi ve iyi ki gitmişim, verdiğim paraya, harcadığım
emeğe değdi dediğim oyunlardan bir tanesi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Valentin’ i oynayan Çağdaş Tekin’i daha önce Devlet Tiyatroları’nda “Zalım Mahmut”
oyununda izlemişim. İzlemişim diyorum çünkü orada fark etmemiştim ama bu oyunda
ki performansını fark etmemek mümkün değil. Bir an bile karaktere inancımı kaybetmedim,
bambaşka şeylere takılmadım. Molina yani Göktay Tosun ise harikaydı. Göktay
Tosun’u daha önce Tiyatro Maan’da çalıştığım dönemde Bab-ı Tiyatro’nun “Sahici İnsanlar/Plastik
Oyunlar” oyununda izledim ve tanıştım. Molina ile de oyunda tanıştım ama hiç
yabancı değildi. Vücut dili, saçları, ellerini kullanışı, feminenliği sevdiğim
bir arkadaşımı hatırlatıyordu bana. Belki de onu, oyunun daha ilk dakikalarında
kabullenip benimsediğim için yabancı gelmiyordu. Oyundan çıkar çıkmaz bana
hatırlattığı arkadaşımı arayıp: “Az önce SahneHal’de seni izledim.” dedim.
Oyunla ilgili yazı yazmaya karar verdiğimde tiyatronun web
sitesine baktım ve Molina’dan eşcinsel diye bahsedildiğini görünce hemen
başlığı attım: “ Molina Eşcinsel Değil!” Sonrasında eserle ilgili sanal alemde şöyle bir gezince, gördüm ki, romanın arka
kapağında da Molina için eşcinsel yazıyor. Hatta ve hatta bana anımsattığı
arkadaşım da eşcinsel ama benim için Molina eşcinsel değil, transseksüel. Az
önce bahsettiğim gibi Google’da bir
araştırma yaparsanız eşcinsellik ve transseksüellik arasındaki farkı, Molina’yı
izleyince de ne demek istediğimi anlarsınız. Amaaan gerçi kimin umurunda Molina
eşcinsel mi, transseksüel mi diye. Zaten oyunda toplumsal cinsiyet rollerini, gücü, kadınlığı,
erkekliği sorgulamıyor mı? Kim ne yazarsa, ne derse desin Molina güzel bir
insan.
Not: Oyun Mayıs ayında her Cuma ve Cumartesi SahneHal’de!